2 Mayıs 2007 Çarşamba

türk-amerikan ilişkileri


türk- amerikan ilişkilerinde hassas bir dönemden geçiyoruz.

bu yıl ve önümüzdeki birkaç yıl içinde türk-amerikan ilişkileri bir daha asla düzelmemek üzere bozulabilir. eski dünya yıkılıp, yeni bir dünya kurulabilir ve türkiye bu yeni dünyada abd'nin yanında yer almamayı pekala düşünebilir. sol görüşlü her insan gibi bu durumu olumlu karşılamamak elimde değil. tabii ki ülkemin bu büyük değişimde en az yarayı alarak güçlü çıkması dileğiyle birlikte.

peki durum neden bu hale geldi?

konunun en başında kalın harflerle vurgulanması gereken bir yer var, o da şu: sovyetler birliği'nin yıkılmasının ardından dünya'daki dengeler alt üst oldu. eskiden oluşan cepheler ani bir şekilde dağıldı ve bundan yararlanmak isteyen ülkeler ve çok uluslu şirketler için yepyeni fırsatlar doğdu.

`putin` döneminde uygulanan her türlü korumacılık politikasına rağmen `rusya` pazarı yabancılara açıldı ve bu pazar kapitalizmin pazar arayışları için yepyeni ve bakir bir alan oluşturdu. keza çin de uyguladığı sözde sosyalist ekonomi ve `sosyal piyasa ekonomisi` ile yine sermayenin gözdesi ülkelerden biri haline geldi. küreselleşme denen kavram tüm dünyaya hakim olmaya başlamıştı ve sermayenin de küreselleşmesi sonucu artık kimsenin kesin bir düşmanı yoktu. eski dünyanın düşmanları artık birbiriyle ticaret tapıyordu çünkü artık "saf" kalmamıştı. uzun uzadıya anlatılması gereken küreselleşmenin ekonomik boyutunu bir başka yazıya bırakarak, dünya siyasetine ve türk-amerikan ilişkilerine getirdiklerine geri dönelim.

dünyanın çok kutupluluktan tek kutupluluğa geçişi abd için de yeni ufuklar demekti. bu amaçla abd o bilindik emperyalist politikalarını uygulamak için dünya haritasını önüne açtı ve hedeflerini belirledi. hedef petrol, aynı zamanda ortadoğu ve asya'da egemenlik kuracak bir yapı oluşturmaktı. bu amaçla kendisine karşı koyacak bir güç olmadığını da bildiği için harekete geçmesi oldukça kolay oldu. kızıl düşman sovyetler'in yerine yeşil düşman el kaide yaratıldı ve dünya haritasından özenle seçilen bölgelerin işgali için kendilerince meşru nedenler ortaya atıldı.

önce afganistan, taliban'ın dolayısıyla el kaide'nin yuvalarını temizleyip dünyaya barış getirmek gibi bir bahaneyle birleşmiş milletler'in ve -ne yazık ki- bm üyesi türkiye'nin de destek verdiği bir operasyonla işgal edildi. amaç asya'da gelişecek olası amerikan karşıtı bir yapıya göz dağı vermek ve abd'nin bu bölgede güçlü olduğunu orta asya ülkelerine göstererek rusya'nın ikinci bir kutup oluşturma hedefini baltalamaktı.

ardından türkiye'de olumsuz etkisi çok daha fazla hissedilen yeni bir operasyon gerçekleştirildi. abd ve ingiltere saddam hüseyin'in nükleer silahlar yaptığını ve ortadoğu'da huzuru bozmak istediğini iddia ederek birleşmiş milletler'den bu duruma müdahale edilmesini istedi. ancak durum bu defa farklıydı. afganistan dağlarında taliban'a bağlı teröristler olduğunu bütün dünya biliyordu. lakin kimse saddam'ın elinde nükleer silah olduğuna inanmıyordu, çünkü daha önce uluslararası atom enerjisi ajansı'nın yaptığı araştırmalarda ırak'ta nükleer silah olduğuna dair hiçbir kanıt bulunamamıştı.
ancak abd ve ingiltere'nin ortadoğu'daki çıkarlarını güvenceye almak için bu operasyonu gerçekleştirmeleri bir zorunluluktu. nasıl orta asya dünya doğalgaz rezervlerinin en yoğun olarak bulunduğu bölgelerden biriyse ve kontrol altında tutulması bir zorunluluksa ırak ve ortadoğu da dünya petrol rezervleri için önemli bir konudaydı ve ellerinde bulunması gereken bir bölgeydi.
ırak operasyon için afganistan operasyonunun aksine birleşmiş milletler’den olumlu yanıt alamayan müttefik kuvvetler gözlerini özellikle ırak’a komşu eski dostları türkiye’ye çevirdiler.bu amaçla iktidarda bulunan akp hükümeti ile kapalı kapılar ardında pek çok görüşme yapıldı ve görüşmeler adeta bir at pazarlığı haline geldi. rakamlar havada uçuşuyor, havada uçuşan rakamlar gazete manşetlerine düşüyordu. ve sonunda anlaşma sağlandı. iktidara abd’nin icazeti ile gelen akp hükümeti için diyetini ödemenin zamanı gelmişti. 1 mart 2003 tarihinde konu tbmm’de gündeme alındı ve oylama yapıldı. ancak ortaya ilginç bir durum çıktı. meclis’te çoğunluğu ezici bir oranla elinde bulunduran akp hükümeti oylamada üstünlük sağlamıştı, yabancı haber ajansları oylamanın hemen ardından verdikleri son dakika haberlerinde türkiye’nin ırak operasyonuna destek veren bir karar aldığını yazmışlar lakin yanılmışlardı. oylama sonucunda operasyona destek veren milletvekili sayısı ret cevabı verenlerden daha fazlaydı ancak karar için gerekli üçte ikilik çoğunluğu sağlayamamışlar ve karar meclisten geçememişti. bu sonuçta düzenlenen savaş karşıtı eylemlerin, chp'nin ve özellikle akp'nin doğu kökenli milletvekillerinin büyük oranda ret oyu vermesinin payı büyüktü. bu akp için büyük bir başarısızlıktı ve ilerleyen dönemde türk-amerikan ilişkilerinin bozulmasında önemli bir rol oynadı.

ırak operasyonu gerçekleşti ve ırak müttefik kuvvetlerce pek de zor olmayan bir biçimde ele geçirildi.
ancak zorluklar işte bu noktada başlıyordu. ırak’ı yıllarca yöneten saddam bunu demir yumrukla başarmıştı, ancak demir yumruk artık bir savaş suçlusuydu ve hapisteydi. ırak saddam dönemindeki demir yumruk uygulamalarındaki halinden kurtulur kurtulmaz etnik ve dinsel bölünmeler yaşamaya başladı. sonuç olarak üç büyük grup ortaya çıktı. bunlar sünniler, şiiler ve kürtlerdi.bunun dışında türkmenler de dahil olmak üzere pek çok küçük grup da kendi hakları için mücadele etmekteydiler. ülkenin demografik yapısı ve bu yapının ırak coğrafyasına dağılımı açısından bakılacak olursa ülke kuzeyde kürtler, güneyde şiiler ve bunların arasındaki bölgede sünniler olmak üzere üçe ayrılmış şekilde gözükmekteydi. sünniler’in büyük çoğunluğu hala saddam’a bağlıydı ve direnişçilerin önemli bir kısmı bu gruptaki ıraklılardan oluşuyordu. şiiler ise saddam dönemindeki hallerine göre bugünkü nispeten rahat durumlarını düşünerek işgal kuvvetleriyle iyi geçinmekteydiler. ancak üç gruptan işgal kuvvetlerine en yakın duran ve onlara en sıkı bağlarla bağlı olan kürtler yani barzani ve talabani’ye bağlı aşiretlerdi. bu aşiretler gerek saddam dönemindeki isyanlarında gerekse operasyon sonrasında işgal kuvvetlerinden en çok destek gören ve işgal kuvvetlerine en çok destek veren grup oldular.

işte bugün türk-amerikan ilişkilerinde geldiğimiz noktada en önemli sorunu oluşturan mesele de kuzey ırak’taki kürt aşiretleridir. bu aşiretlerin önceki dönemde gizli gizli, bugünlerde ise açıktan ortaya koydukları bağımsız kürdistan fikri türkiye’yi rahatsız etmektedir. üstüne üstlük türkiye’nin güneydoğu anadolu bölgesinde son dönemde barzanicilik akımının güçlenmesi ve barzani’nin de bu bölgeyi kuzey kürdistan olarak görmesi türkiye’nin rahatsızlığını giderek artırmaktadır. bu aşiretlerin abd askerleri ile birlikte kuzey ırak’taki türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi operasyonuna katılmaları durumun vahimliğini gözler önüne sermektedir.
bir diğer önemli sorun ise kuzey ırak’taki pkk varlığıdır. bu konuda da türkiye oldukça rahatsız bir durumdadır ve abd son dönemde kamuoyunun gözünü boyuyarak hafifletmek için birtakım göstermelik operasyonlar içine girdiyse de bu rahatsızlık devam etmekte ve türk-amerikan ilişkilerinin gerginleşmesine neden olmaktadır.
amerika’nın bölgede yeni gerilimler yaratma çabası ise bir başka önemli sorundur. son dönemde özellikle iran’la yaşanan gerilimler, iran kıta sahanlığına giren ingiliz deniz piyadelerinin iran tarafından tutuklanması, karşılıklı sözlü düellolar da dünyaya barış getirme amacında olduğunu söyleyen abd’nin samimiyetinin olmadığını göstermiştir.

bütün bunların bir sonucu olarak özellikle kuzey ırak konusundaki gerginlik türkiye’de hem devlet kademelerinde hem de halk arasında “sınır ötesi operasyon yapılmalı” fikrini güçlendirmektedir.
son olarak eski abd genelkurmay başkanı richard myers türkiye’nin kuzey ırak’a sınır ötesi operasyon yapması konusunda bilinen bir durumu yeniden dile getirmiştir ve “tsk kuzey ırak’ta abd ile karşılaşabilir” demiştir. üzerine söylenebilecek çok söz var , bunlardan biri de general myers’ın mutlaka bilmesi gereken cinsten: "tsk kuzey ırak'ta abd ile karşılaşabilirse, pekala abd'de incirlik'te tsk ile karşılaşabilir". neden olmasın?

umarım durum bu derecede ağır bir konuma gelmez ve böyle bir operasyon gerçekleşmez. ancak gerçekleşmesi durumunda da türkiye’nin göze alması gereken şeyler olduğu gibi abd’nin de göze alması gereken şeyler vardır.

general myers’ın açıklamasında dikkat çeken noktalardan bir başkası ise amerkalıların kendilerini bile inandıramadıkları lakin her fırsatta dile getirdikleri bir yalandır. general myers konuşmasının bir yerinde pkk ile mücadeleden söz ederken şöyle konuşuyor: “...zorluklardan biri, pkk’nın çok küçük olması ve dağlık bir bölgede faaliyet göstermesi - dolayısıyla peşlerinden gitmek kolay değil. bir diğer zorluk da ırak’ın egemen bir devlet olması...
"why people think americans are stupid" adlı ünlü video’yu çoğunuz izlemişsinizdir. komik bir video. ancak bence bunun bir başka versiyonu daha çekilmeli ve adına “vol 2: why americans think people are stupid” denmeli.
sahi sayın myers madem ki ırak egemen bir devlet tanklarınızla, toplarınızla, tüfeklerinizle, askerlerinizle... orada ne işiniz var?

en başya yazdığım şeyi tekrarlamakta fayda var:

türk- amerikan ilişkilerinde hassas bir dönemden geçiyoruz.

bu yıl ve önümüzdeki birkaç yıl içinde türk-amerikan ilişkileri bir daha asla düzelmemek üzere bozulabilir. eski dünya yıkılıp, yeni bir dünya kurulabilir ve türkiye bu yeni dünyada abd'nin yanında yer almamayı düşünebilir. öyleyse;

`brave new world`!!!

general myers'ın açıklamaları için; http://www.milliyet.com.tr/2007/04/07/son/sondun06.asp

Hiç yorum yok: