
laiklik, şeriat, demokrasi, miting, akp, chp, anap, erdoğan, baykal, mumcu, anayasa mahkemesi, 367, seçim, darbe, e-muhtıra, ekonomi, dolar, borsa, faiz ve tabii ki 1 mayıs...
liste uzayıp gidiyor. biliyorum sıradan bir giriş olmadı ama son bir aydır bu ülkede sıradan şeyler çok sık yaşanmıyor. ülke yine karışık günler yaşıyor ve sonunda ne olacağını kimse bilmiyor. isterseniz sürecin başından başlayarak yaşananlara şöyle bir göz atalım:
cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer’in görev süresinin bitmesine yaklaşık bir buçuk ay kala yani 4 nisan’da başbakan recep tayyip erdoğan’ın almanya gezisinin hemen ardından 18 nisan civarından akp merkez karar ve yürütme kurulu’nun toplanarak akp’nin cumhurbaşkanı adayını açıklayacağı söylendi. bu her ne kadar cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir yıldan da uzun bir süre kala adayların açıklandığı fransa’ya göre kısa bir süre olsa da her şeyin günlük ve hatta anlık değişikliklerle birdenbire alt üst olabildiği türkiye gibi dalgalı bir ülke için kabul edilebilir bir süreydi.
bu arada akp yönetimi tarafından parti teşkilatına yanıtlaması için gönderilen ankette eşlerinin başı açık olan altı akp milletvekilinden hangisinin köşk için daha uygun olduğu sorusunun yanıtı aranıyordu. ankette adı geçen milletvekilleri başbakan yardımcıları mehmet ali şahin ve abdüllatif şener, devlet bakanları beşir atalay, mehmet aydın, milli savunma bakanı vecdi gönül, tbmm adalet komisyonu başkanı köksal toptan’dı. bu anketin sonuçları kamuoyu tarafından net olarak öğrenilemese de anketin akp içinde yarattığı sıkıntı açıktı. kimi milletvekilleri ankette kendi isimlerinin de olması gerektiği düşüncesindeyken özellikle meclis başkanı bülent arınç yeni cumhurbaşkanı’nın akp’nin önde gelen üç isminden biri(erdoğan, gül ya da arınç) olması yönünde ısrarlıydı.
daha önce akp’nin milli görüş gömleğinden sıyrıl(a)mamış en önemli ismi olarak bildiğimiz bülent arınç bir anda hiç görmediğimiz kadar değişik davranışlar sergiliyordu. f tipi cezaevlerini eleştirerek adalet bakanı cemil çiçek’le polemiğe girerek belki de bize bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. mit’ten brifing alarak derin devlete de selam çakmayı unutmuyordu. manisa’daki avukatlık kariyerinden meclis başkanlığına kadar gelen arınç’ın aklının bir kıyısında şüphesiz ki cumhurbaşkanlığı durmaktaydı.
öte yandan erdoğan 14 nisan’da ankara’da yapılacak cumhuriyet mitinginde önemli bir kalabalık beklemediğini, kaldı ki kendileri için önemli olanın miting değil meclis olduğunu söylemekte, seçimlerin erkene alınmayacağını dile getirmekteydi.
6 nisan’da gruplar halinde partisinin milletvekilleriyle görüşmeye başlayan erdoğan partide hakim havanın ne olduğu konusunda emin olmaya çalışıyordu. milletvekillerinin tavrı netti: “kararı siz verin, biz uyarız. öncelikle sizin hakkınız. siz olmazsanız abdullah bey olmalı. ikinizin dışında bir isim parti içinde sıkıntı olabilir.” kararın erdoğan’ın iki dudağının arasında olduğu milletvekillerince de tescillenmişti. son kararın hala 18 nisan’daki merkez karar yürütme kurulu’nda verileceği söyleniyordu.
bu dönemde yapılan tek anket akp içindeki nabız yoklaması anketi değildi. 7 nisan’da anadolu ajansı’nın abonelerine dağıtıp sonra geri çektiği/geri çekmek zorunda bırakıldığı bir başka ankette hayli ilginç sonuçlar vardı. 27 ilde 8 bin 350 kişinin katıldığı araştırmada, görüşülenlerin yüzde 58.1’inin cumhurbaşkanını halkın seçmesi gerektiği yolunda fikir beyan ettiği bildirildi. yüzde 20.4’ü yeni bir meclisin, yüzde 16.3’ü ise mevcut meclisin cumhurbaşkanını seçmesini istedi. demek ki “meclis’in kararı milletin kararı” değildi.
tüm bu gelişmeler yaşanırken eski yargıtay cumhuriyet başsavcısı sabih kanadoğlu’nun gündeme getirdiği bir iddia ise tartışmalara yepyeni bir boyut katmıştı. kanadoğlu anayasanın 102. maddesine dayanarak cumhurbaşkanlığı seçiminde salonda milletvekillerinin 2/3 lük kısmının bulunmasının şart olduğunu öne sürüyor, aksi takdirde 2.tur oylamanın yapılamayacağını iddia ediyordu. iddia anayasa hukukçuları arasında büyük bir tartışma başlatmıştı. kimisi iddianın ideolojik bir zorlama olduğunu düşünüyor, kimisi ise kanadoğlu’nun iddiasının doğru olduğu değerlendirmesinde bulunuyordu. iddiaları değerlendiren ve oturumu yönetecek olan meclis başkanı bülent arınç toplantı yeter sayısının 184 olduğunu söylüyor ve 184 milletvekilinin mecliste bulunması durumunda oturumu açacağını ilan ediyordu. arınç anayasa mahkemesi’nin iddiaların doğruluğunu reddedeceğinden emindi: “anayasa mahkemesi'nden öyle bir karar çıkacak ki, 'iyi ki anayasa mahkemesi var' diyeceğiz. türkiye'nin bir kaosa girmemesi için anayasa mahkemesi muhteşem bir karar verecek. spekülasyonları taçlandıracaktır.” anayasa mahkemesi’nin spekülasyonları taçlandırması garip bir tabirdi.
o ana kadar çaresizlik içinde bulunan ana muhalefet lideri deniz baykal da hemen parti içindeki hukukçulardan oluşan bir komisyon oluşturarak bu iddianın araştırılmasını istedi. merkez solun diğer büyük partisi dsp ise 8 nisan’da sıhhiye meydanı’nda büyük bir miting düzenleyerek akp’nin cumhurbaşkanı atamasına karşı çıkıyor ancak bir yandan da bu mitingi düzenleyerek 14 nisan’daki büyük mitinge bir darbe vuruyor, en azından bu mitingin böyle bir etkisinin olacağı düşünülüyordu.
kuşkusuz ki daha önceki seçimlerde olduğu gibi bu cumhurbaşkanlığı seçiminde de asker önemli bir etmendi. 13 nisan’da genelkurmay başkanı büyükanıt cumhurbaşkanı’nın “cumhuriyet değerlerine sözde değil özde bağlı” bir isim olması gerektiğini açıkladı ve gerekçesini “başkomutan tsk için önemlidir” olarak beyan etti. 27 nisan’daki e-muhtıra gibi bu açıklamanın da büyük mitinglerden bir gün öncesine denk gelmesi de hayli ilginç(!)ti.
ve 14 nisan... haftalardır beklenen büyük gün gelmişti. herkes mitingte kaç kişinin toplanacağını merak ediyor, bülent arınç gibi kimi akp’liler ise yüksek sesle mitingte provokasyonlar yaşanabileceğini iddia ederek halkı mitinge katılmamaya ikna etme uğraşına giriyordu. oysa bu beklentiler boşa çıktı ve miting olaysız bir şekilde geçti. mitinge katılan yüz binler tek sesten “türkiye laiktir laik kalacak” diye haykırarak akp iktidarına önemli bir mesaj verdi. ankara cumhuriyet tarihinin en büyük mitinglerinden birine ev sahipliği yaptı ve türkiye tarihi günlerinden birini yaşadı. mitingteki kişi sayısı hakkındaki spekülasyonlar ve medyanın duyarsızlığı konusundaki eleştiriler çokça konuşulsa da mesaj açık ve netti, “çankaya yolları şeriata kapalı”ydı.
akp cephesi her ne kadar “önemli olan miting değil meclis” dese de daha önce “partimiz erdoğan isminde mutabıktır” diyen abdülatif şener 15 nisan’da ağız değiştirmişti. bu defa “cumhurbaşkanı adayımızın kim olacağını ben de bilmiyorum, mitingte verilen mesajı iyi düşünmeliyiz”diyordu. oysa daha önce yapılan açıklamalara göre adayın 18 nisan’da ilan edileceği söylenmişti, 16 nisan’da yani bir gün sonra da seçim süreci başlıyordu. demek ki miting en azından akp içindeki nispeten ılımlı isimleri etkilemişti.
16 nisan’da erdoğan “cumhurbaşkanı olsan ne yazar, başbakan olsan ne yazar, sonuçta ölünce gömüleceğin yer 2 metreküp bir alan” şeklinde ilginç bir açıklama yapıyor ve önceki açıklamalarının aksine aday olmayacağı yönünde sinyaller veriyordu.
aynı günlerde bülent arınç cumhurbaşkanlığı için kriterlerini sıralayarak “sivil, dindar ve demokrat bir cumhurbaşkanı seçeceğiz” diyordu. bu açıklama üstüne büyük tepkiler gelince ibre bir daha arınç’ı göstermemek üzere değişiyordu.
18 nisan’da mitingle ilgili sert konuşan erdoğan “milyon da çok basite indi. aynen bizim o altı sıfırı attığımız banknottaki milyonlar gibi. ne kadar uçuk! yani bunlar bir alanın yüzölçümünden de bihaber. biz bu işin kompetanıyız. ömrümüz ölçüp biçmekle geçti. karadeniz sahil yolu'nun açılışına gelip bir de onu fotoğraflayıp koysaydılar, neyin ne olduğunu gayet iyi görürlerdi. 81 vilayetten bindirilmiş kıtalar değil. milletimiz bunu yutmuyor, yutmaz. çünkü bindirilmiş kıtalar farklıdır, gerçekten inanmış, gönlünü koymuş insanlarla bu işi yapmak başkadır” diyerek mitingi sert bir dille eleştiriyordu. belli ki toplanan kalabalığı içine sindirememişti. ancak belli ki miting bir şeyleri değiştirmişti. ertesi gün “öyle bir aday göstereceğiz ki millet bunlar gerçekten hizmet için varmış” şeklinde bir açıklama yaptı. artık adaylıktan vazgeçmişti. bu kararında belki de baykal’ın cumhurbaşkanlığı makamında dokunulmazlık zırhının olmadığı hatırlatması da etkili olmuştu.
günler geçtikçe hem ülkede hem de akp içinde huzursuzluk artıyordu. seçim sürecinin başlamasına rağmen partisinin hala adayını belirlememesine isyan eden akp milletvekili ersönmez yarbay bu kararsızlığa tepki olarak cumhurbaşkanlığına adaylığını açıkladı. yarbay konu hakkında verdiği demeçte partisindeki tek adam hakimiyetini eleştiriyordu: “mkyk, aday belirlemesi gerekirken, bu yetkisini genel başkan'a devretti. daha önce milletvekili ve belediye başkanı adayları belirlenirken de aynı şeyi yapmıştı. o zaman mkyk'ya ne gerek var? mkyk, merkez danışma organı gibi çalışıyor. bu da türkiye'de 'tek akıllı', 'tek adam' gidişini gösterir ki, bu son derece yanlıştır. aslında, mkyk'nın bu tavrından sonra adaylık başvurusunda bulunmaya karar verdim. tbmm'nin fonksiyonlarını ön plana çıkarmak ve milletvekili iradesinin olduğunu göstermek için bu başvuruyu yaptım.”
24 nisan’da son görüşmeler yapıldı ve aday sonunda açıklandı: “abdullah gül”
köşk’e erdoğan’ın değil gül’ün aday olması da muhalefeti ikna etmedi. chp ile görüşen gül beklendiği gibi olumlu yanıt alamadı. milliyet’e verdiği röportajda “cumhuriyet değerlerine sözde değil özde bağlıyım diyen” abdullah gül’e yalanlama yine kendisinden geldi. hem de tam 12 yıl önce the guardian’a verdiği röportajla: “ this is the end of the republican period... ıf 60 per cent of ankara's population is living in schacs than the secular system is failed and we definitely want to change it.” abdullah gül 1995 yılında ingiltere’nin saygın gazetelerinden the guardian’a verdiği röportajda açıkça laik sistemin başarısız olduğunu ve cumhuriyet döneminin sonunun geldiğini ifade ediyordu.
27 nisan’da, tam da istanbul’da düzenlenecek cumhuriyet mitinginden bir gün önce askerden bir e-muhtıra geldi. muhtırada çok sert bir dil kullanılıyor ve özetle “ cumhuriyetin temel değerleri aşındırılmaktadır. tsk endişeyle izlediği bu durum karşısında laikliğin kesin savunucusudur ve taraftır, gerektiğinde tavrını koyar” deniliyordu. bu türk demokrasisi açısından çok olumsuz bir tabloydu. bir önceki “sözde değil özde bağlı” açıklaması gibi bu açıklamanın da mitingten bir gün önce yapılması kafalarda soru işaretleri yaratmaktaydı.
28 nisan’da bu defa istanbul çağlayan meydanı’nda yüz binler yine cumhuriyete ve cumhuriyet değerlerine bağlılık mesajları veriliyordu. ilk mitingten farklı olarak burada daha fazla demokrasi mesajı verildi ve “ne şeriat ne darbe tam demokratik türkiye” pankartları dikkat çekti. halk aynen 1931 atatürk’ün istediği gibi cumhurbaşkanlığı seçiminin genel seçimlerden sonra yapılmasını, görev süresinin sonuna gelen bu meclisin cumhurbaşkanı seçemeyeceğini ileri sürüyordu. bulutsuzluk özlemi sahnede acil demokrasi istediğini söylerken konuşmacılar da seçim barajının düşürülerek demokrasinin geliştirilmesini istiyorlardı. bu mitingten hem akp’nin hem de tsk’nın çıkaracağı pek çok ders vardı.
hükümet ise ordu ile gerginliğin tırmanmasının kendilerini mağdur duruma düşürerek oylarını artırmalarını sağlayacağını düşünmüş olacak ki adalet bakanı ve hükümet sözcüsü cemil çiçek aracılığıyla tsk’ya sert bir yanıt verdi. çiçek tsk’nın başbakanlığa bağlı bir kurum olduğunu belirterek hükümete karşı açıklama yapmasının demokratik bir hukuk devletinde kabul edilemez bir durum olduğunu dile getirdi.
sonunda cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun yapılacağı gün gelmişti. taraflar mücadeleye hazırdı. akp meclisteki diğer partilerin de milletvekillerini ikna ederek 367 sayısına ulaşmaya çalıştıysa da 361’de kaldı ve amacına ulaşamadı. chp bu durumu anayasa mahkemesine götürdü ve oylamanın yeter sayısı olan 367 sağlanamadan yapıldığını gerekçe göstererek dava açtı.
anayasa mahkemesi uzun zamandır tartışılan bu durum için oylamada yeter sayısının 367 olduğuna 9’a 2’lik oy çokluğu ile karar verdi ve ilk tur oylamasını iptal etti.
şu anda durum gerçekten karışık. akp gül’ün adaylığı konusunda ısrarcı görünse ve yeni bir oylama için tarih belirlense de 367 olan toplantı yeter sayısını sağlayabilmeleri zor. bu nedenle ufukta yine bir erken seçim görünüyor ve yeni cumhurbaşkanını da muhtemelen yeni meclisin seçmesi bekleniyor. ancak akp’nin anap’la süren pazarlığının sürpriz gelişmelere de gebe olabileceği açık.
ilerleyen günlerde ne olur bilemeyiz, ancak nisan başından beri her gün değişen dengeler sonuçta durumu bu noktaya getirdi. içinde bulunduğumuz durum kimilerine göre türk demokrasisi açısından utanç verici, kimilerine göre ise laik cumhuriyetin korunması açısından sevindirici. ancak kesin olan bir şey var ki o da tarihi sonuçları olacak tarihi günler yaşadığımız.
tüm haberler için kaynak; http://www.milliyet.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder