
bir zamanlar izmir’in dağlarında çiçekler açardı. güzel günlerdi onlar. işgal kuvvetleri yurttan çıkarılmış, emperyalizm yenilmiş, devrim kapıda beklemekteydi.
hikayenin öncesi malum, mustafa kemal, devrimler ve güzel günler. ancak güzel bir tarih geleceğe güvenle bakılmasını sağlar dense de gelecek her zaman güzel olmuyor şüphesiz.
konumuz yaklaşan seçim sürecinde cumhuriyet halk partisi. adından da anlaşılacağı üzere cumhuriyetin ve halkın partisi. partinin bugünkü siyasal duruşu ve geleceğine yönelik beklentiler.
öncelikli olarak belirtmekte yarar gördüğüm bir nokta var: her ne olursa olsun chp’nin bir siyasal parti olarak cumhuriyet tarihinin en önemli partilerinden biri belki de en önemlisi olduğudur. devlet kuran ve devrim yapan parti olarak önemli bir siyasi geçmişe sahip olması bugün onu hala beklenti içinde izleyen milyonlarca insan bulunmasının yegane nedenidir.
tabii ki birtakım farazi düşüncelere dayanarak konuşmak her zaman doğru olmaz ancak takdir edersiniz ki bu kadar köklü bir geçmişi olan bir parti hakkında onu geçmişinden soyutlayarak yorum yapmak da mümkün değildir. hele günümüz koşullarında sizin de etrafınızda çokça duyabileceğiniz gibi “chp’ye sadece atatürk’ün partisi olduğu için oy veren” insanları gördükçe bu kanıya ulaşmamak elde değil. partiye oy verenlerin büyük bir kısmının bunun sebebini partinin atatürk’ün partisi olması olarak açıklamaları, bir başka yine oldukça büyük bir kesiminse “başka alternatifleri olmadığı gerekçesiyle” bu yönde bir karar vermeleri partinin kadrosunda, politikalarında ya da her ikisinde de sorunlar olduğunu gözler önüne sermektedir.
bir sorun olduğuna karar verdiysek, bu sorunun nedenleri üzerinde düşünmeye başlayalım.
kanımca chp’yi seçmenden uzaklaştıran iki temel neden vardır.
bunlardan ilki parti kadrosunun halkın artık oy vermek istemediği eski yüzlerden oluşması ve partinin liderinin pekçok insana antipatik görünmesidir. deniz baykal’ın 1973’te başlayan bakanlık döneminden itibaren 34 yıldır parti içinde kendi iktidarını sağlayan ve bu iktidarı sağlamlaştıran çok güçlü ve egemen bir yapı kurması özellikle tabanda partiye zarar vermektedir. duyduğum ve yaşadığım pek çok tecrübeyle de sabittir ki deniz baykal iktidarı için kurduğu hizbi ilçe teşkilatları düzeyine kadar indirmiştir. ilçe teşkilatları düzeyinde bile parti içi muhalefete tahammül gösterememektedir ve bu partide görev almak isteyen önemli bir taban oyunu kaybetmesine yol açmaktadır.
öte yandan parti işleri ile ilgisi olmayan, siyasetle ilişkisi günlük yaşamdaki yansımaları ve oy kullanmak kadarıyla olan geniş halk kesimleri de baykal’ın muhalefet anlayışında yapıcı bir öğe görememekte, bu nedenle partiye oy vermemektedirler. gerçekten de baykal’ın bugüne kadar mevcut iktidarın uyguladığı/uygulamak istediği icraatlar konusunda karşı çıkmak dışında bir söylemde bulunduğu, alternatif bir proje ya da söylem geliştirdiği görülmemiştir. baykal için statükocu sıfatı kullananların bu bakımdan haklı olduğunu düşünüyorum.
ancak tüm bunlara rağmen chp içinde türkiye’nin yetiştirdiği değerli insanların da bulunduğunu belirtmemek yanlış olur. ilk akla gelenler arasında her biri kendi alanlarında yetkin ve oldukça tecrübeli olan dış politika alanında onur öymen, sağlık alanında prof. dr. mehmet neşşar, eğitim alanında da mustafa gazalcı gibi isimler önemli isimlerdir.
chp’yi seçmenden uzaklaştıran bir başka önemli unsurun da savunduğu politikalar olduğunu belirtmiştim. şimdi bu konu üzerinde duralım:
cumhuriyet halk partisi 20’li ve 30’lu yıllardaki atatürk dönemi halkçılık politikalarını ile 70’li yıllarda ecevit döneminde sendikal harekete verdiği desteği ve gerçekleştirdiği halkçı atılımları saymazsak genellikle şehirli aydın kesimin partisi olmuştur. geliştirdiği politikaları da öteden beri bu kesime yönelik olarak geliştirmektedir.
bugün de baktığımızda chp politikalarında bu kesime yönelik vurguları rahatça görebiliriz. bunların başlıcaları; şeriata karşı laikliği savunurken bir yandan da çeşitli islam bilginleri tarafından dönem dönem gündeme getirilen ve modern islam anlayışı olarak tabir edilen anlayışın yanında yer almak, ümmetçilik politikalarına karşı ulus-devlet anlayışına sahip çıkmak, öte yandan da özellikle aydın kesime yönelik olarak atatürk döneminde damarlarına giren antiemperyalist ve sermayeyi karşısına alamayacak ancak sermaye karşıtı oyları kendisinde toplayacak kadar sermaye karşıtı bir söylem.
bütün bu özellikler bende olumsuz bir intiba oluşturmuyor. aksine desteklenmesi gereken pek çok tarafının olduğunu düşünüyorum. ancak bu noktada bir sorunla karşı karşıyayız. o da şu: gayet tabii tüm bu politikaların üstüne “atatürk’ün partisi” söylemi de eklenirse orta sınıfın partisi olunabilir, %15 civarında bir oyla her daim mecliste bir grup kurulabilir hatta koalisyon ortağı da olunabilir. ki şu anda chp’nin yaptığı da budur. lakin madem ki chp atatürk’ün partisidir ve kendini solun merkezi olarak görmektedir, layıkı bu mudur?
bence bu değildir, bu olmamalıdır. chp türkiye’de solu iktidara getirmek misyonunu sahiplenmeli ve müebbet muhalefet olarak kalmak yerine bu uğurda mücadele ettiğini insanlara göstermelidir. bu da ancak yeni açılımlarla olur. çünkü halihazırda zaten şehirli aydın kesimin önemli bir kısmının oylarını almaktadır ve bu kesime hitap etmeye devam ederek oylarını artırmasının pek de olanaklı olmadığı görülmektedir.
chp’nin açılımı gerçekten cumhuriyet “halk” partisi ise gerçekten halkın partisi olmalıdır. bir an önce emekçilerin isteklerini dile getirmeli, halkın sesi halkın partisi olmalıdır. halkın sesi olmak ne demektir?
-chp o kahreden ve kahrolası elitizminden sıyrılmalıdır.
-chp’nin yönetim biçimi monarşi değil demokrasi olmalıdır.
-chp kendisine küsmüş olan sol seçmenle yeniden bir barış yapmalı, bu insanların partide aktif olarak çalışmasına olanak tanımalıdır. özellikle partiye küs olan kürt ve alevi kökenli insanların partiye geri dönmeleri için gerekli çalışmaları yapmalıdır.
-chp halkın arasına karışarak halkın ne istediğini sormalı, söylemlerini sadece laiklik vurgusu üstünden değil, halkın istekleri üstünden de geliştirmelidir. chp halkın tek derdinin laiklik olmadığını, ekonomi ve özellikle istihdam konusunda ciddi sorunlar yaşandığını görmeli, bu sorunlara çözüm önerileri getirmelidir.
-chp avrupa birliği hayalinden vazgeçmeli, tüm bunların bir kandırmacadan ibaret olduğunu görerek her an türkiye’nin üstünde duran demokles’in kılıcını batılılara iade etmelidir.
-chp antiemperyalist söylemlerini artırmalı, bölgedeki amerikan varlğına karşı çıkarak ortadoğu halklarının haklarını savunmalıdır.
-chp doğuda bitmeyen terör sorununu görmeli, gereğini yapmalıdır. sadece hamasi nutuklar atarak bir yere varılamayacağını anlamalıdır. yöre halkı ile pkk’nın arasındaki çizgiyi iyi çekmeli; pkk’ya en ağır bir şekilde karşılık verirken, kürt kökenli vatandaşlarımızla türkiye cumhuriyetini barıştırmalıdır. doğu’da onyıllardır devam eden geri kalmışlığı ve eğitimsizliği gidererek bölgede sonsuza dek sürecek bir kardeşlik ortamı yaratmalıdır.
bu ve bunun gibi uygulamalar halkı chp ile barıştıracak uygulamalar olacaktır.
günümüzdeki haliyle chp; akp ne kadar adaletin ve kalkınmanın partisiyse, ancak o kadar halkın partisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder